Samstag, 23. Januar 2010

schrödinger ve bilinc

bugüne kadar sadece quantum fizigiyle adi anilan Schrödinger bence bir Anaxogoras, yada bir Pythagoras kadar önemli birisi olarak algilanmali. Cünki bilinc üzerine yaptigi tez bütün bilincteorilerini gölgede birakiyor.
belki hatirlanmasi gerekilen bir sey: bilinc en eski medyum, insan ölürken bile kapatamiyor bu medyumu, buda zaten intiharin sacmaligina dair iyi bir argumandir, ve icinden hic disariya cikilamayan bir medyum bilinc, bu anlamda bir haphishane, ve bilinc hep ayni, ve hep ayni devamlilikta, ve bilinc hep var, ölümden sonrada varmi fizikte hala bi spekulasyon konusu. bazi fizikciler cok ilginc teoriler kuruyorlar bilinci enerji olarak ele aldiklarinda, ama gelelim Erwin Schrödinger'in bilinc hakkindaki sözlerine:
'bilincin dünyada bulunmamasinin sebebi icinde oldugun seyin bütününden bir parca bulamayasindir,  yani bütün dünya bilincinde yer aliyor ama bilimin yardimiyla dünyaya bilinci aciklayamazsin, cünki insan kendi icinde bir seyi tekrar bir parca halinde bulamaz' diyor. 
ya da intihar sanki bir filmde oyuncu olan bir figürün filmde icinde kendisini yok etmesi gibi diyor. filmin kendisi devam edicek ama onsuz. oysa o intihar eden figür filmin degismesini istemisti.
ilginc bir yaklasim. gerci heraklit'te buna benzer yorumlar yapmisti bilinc üzerine -verdigi örnekler ne kadar metaforik olsada.

11 Kommentare:

  1. "icinde oldugun seyin bütününden bir parca bulamayasindir"

    açar mısın bunu? yani kişi bilincine dışarıdan bakamayacağı için mi bilim bunu açıklayamaz? bilinç deney konusu olamaz mı yani?

    AntwortenLöschen
  2. aynen öyle diyor schrödinger, insan icinde oldugu bilincin disina cikip onu objelestiremez, mesela bi filmdesin, yani filmin icinde bi figürsün, nasil filmin disina cikamazsan - cünki o filmin icinde bi figürsün - burdada bilincin disina cikamazsin. ve ayni zamanda bu bilincin icinde bu bilincten bir parca bulamazsin, cünki o zaman filmin icindeki figür filimin icinde filimden bir parca ariyor olur, bu imkansiz. dünya bizim bilincimizin icinde, bu dünyanin yokluguna yada varligina dair bi yorum digil, tabi ki dünya var, materiel olarak var, ama ayni zamanda dünyayi vareden bizim bilincimiz, dünyada varolan hersey bizim bilincimizde bir film gibi, dogayi arastirirken bu bilincin icinde bilincten bir parca bulamayiz, cünki bizde o bilincin icindeyiz, o yüzden bu gercek bilinci masaya yatirmayi imkansiz kiliyor. belki insan tarihin gelmis gecmis en büyük celiskisi, ve bunu yapabilcegini sanmasi en büyük yanilgisi.

    AntwortenLöschen
  3. bu yaklaşımla 'sonsuz' kavramını da aynı şekilde düşünebiliriz o zaman. kişi sonsuzu kavrayamaz çünkü onun içinde olduğundan, sonsuza dışarıdan bakamadığından tam manasıyla kavrayamıyor.

    aynı şekilde 'ruh' kavramını ele alırsak bunu da bilinçle aynı şekilde düşünebilir miyiz acaba?

    AntwortenLöschen
  4. gerci biraz önce bi cevap yazmistim sana ama hepsini sildim, biraz uyuyup geri kalkmistim, günes batmadan önce uyudugum zaman ister 10 dak. ister 60 dak. iyi gelmiyor bana, kafam karma karisik geri kalkiyorum, sana yazdigim cevapta öyle olmustu,
    bu soruyu schrödinger'ya sormus olsaydin bence her ikisi yani hem ruh hemde bilinc icin gecerli söylediklerim derdi, zaten fizikte böyle bi ayrim yok, her ikisi kalite sorusunda enerji olarak ele aniyor cünki.

    sonsuzluk yine bu bilincin icinde bi olgu, bi kavram. o yüzden temel olan bilinc. matematikte ilk olarak kantor sonsuzlugu kavram olarak kullanmaya basladi, yada dile getirdi diyelim, ama tabi modern anlamda, yoksa sonsuzluk cok önceden dile getirilmisti. bunun en büyük örnegi kar kristalleri, ve parcaciklarinin sonsuz sayimi..
    hem fizikte hemde matematikte sonsuzluk kavramini kullanir, matematikte bir kac teoride ciddi anlamda kullanilir ve yapilcak operasyon icin gereklidirde, gerci zaman ve mekan fizikte bi tasarimdan öte gitmez, ve hem zaman hemde mekan ideallestirilir ölcelebilmesi icin.
    felsefede sonsuzluk genelde an olarak ele alinir, insanin zamani algilayisi sonsuzdur derler, hem gerekli bi kavram olarak gecer, hemde aklin hem bir basa hemde bir sona ihtiyaci oldugunu söylerler.
    bunu suan yazismamis zaten bir garip oldu benim icin, cünki bundan bir ay önce bi matematikciyle sonsuzlugu konusmustum, matematikte ve felsefede sonsuzluk hakkinda bi paradox var: iki birbirine paralel cizgiler sonsuzlukta birbiriyle carpisirlarmi diye, gecen dostojewskij okuyordum oda bu paradoxtan bahsediyordu, bazi matematik teorileriyle bibiriyle carpismalari mümkün, ama onun disinda hayir carpismamalari lazim, basit paradox ama sonsuzluk kavraminin aklin düsünürken önemli varsayimlarindan bir tanesi oldugunuda gösteriyor.
    aslina bakarsan sorunu cevaplayamadim, amabana göre insanin bu konudaki bilgisizligi aklinin sinirlari. his olarak insan sonsuzlugu sürekli hissediyor, ve material olarak dünyanin ne zaman asamasindaki ne de mekan asamasindaki sinirini bulmus durumda, bütün bu konudaki teoriler bir varsayimdan ileri gitmiyor.

    AntwortenLöschen
  5. sevgili dream white; sorularıma net cevaplar almak için yazışmıyorum seninle. bildiklerin, yorumların da değerli elbette ama bu konular hakkında sorduğum soruları paylaşıyorum seninle daha çok. başka konular hakkında daha net konuşulur tabi ama bu konular zor konular.

    sonsuzluğu arzuluyor olmak mı onu hissetmemize sebep oluyor acaba yoksa bu da bilincin içindeki bir olgu mu? zamanın en küçük birimini düşünüyorum. aslında düşünemiyorum çünkü en küçük de daha küçük alt birimlere ayrılamaz mı diyorum. bu da sonsuz kavramını sorgulamama sebep oluyor yine.

    bazen de şu geliyor aklıma: "acaba bilinç, fiziğin enerji dediği şeyin bir türü mü?" böyleyse eğer o zaman ölüm aslında bilincin bedenden ayrılması olamaz mı? Felsefik ya da fizikle ilgili konuları düşünürken metafiziğe geçiyorum arada böyle.

    senin yazılarını da bu anlamda çok faydalı buldum.

    AntwortenLöschen
  6. felsefe yada fizik hakkinda konusurken metafizige girmemek nerdeyse imkansiz, hem girmekte bi hata digil hatta en dogal yol, eger metafizik kavramini fizik ötesi olgular olarak ele aliyorsan. yanlis anlama bana bunu hatirlattigin icin yaziyorum, ama insanlar sürekli metafizik kavramlar kullaniyor, bütün düsünceleri metafizik ve metafizik degerler icinde yasiyorlar, sonra birden bi tartismada bana metafizik yapma diyebiliyorlar, ve gercekten cok garip bi yaklasim, o an insan gülse mi aglasami duruma sasiriyor.

    benim anladigim kadar sonsuzluk metafizik bi fikir, ve insan bu fikrin pesinden kosuyor, bu fikir ayni zamanda dünyayi arastirmasina sebep oluyor, cünki fikrin karsiligini ariyor, bastan bunu basaramiycagi belli, ama aklin bi fikri iste, ve o fikir onu yönetiyor, Kant mesela bu yüzden bu tür fikirlere positif fikir diyor, cünki bilimi gelistirdigini düsünüyor. bu tür fikirler herkeste oldugu icin, bunlar aklin dogasi geregi sart fikirler ve insanin bütün düsünce seklini etkiliyor, dolayisila hareketlerini etkliyor diyor Kant.

    'sonsuzlugu arzuluyor olmak mi' demissin, aynen bundan bahsediyor Kant, ve bende hak veriyorum, aklin özlemi bunlar, diyor Kant ve bunun altini ciziyorum bende, bu hislerin özlemi digil, aklin özlemi. bilincin icinde tabi, algiladigimiz yada algilamaya calistigimiz hersey, ve bütün aklimiz bilincimizin icinde. onun disi diye bir sey yok insan icin.

    bunun yanisira sonsuzluk fikri biraz sebep-sonuc kategorisiyle alakali, insanlar en temel kategorisi etki-tepki süzgecidir. sonsuzluk kavrami tekrar bing-bang teorisinde aktuel oldu, bu sasirilcak bi olay digil gerci, cünki bing-bang teorisinde ilk sebepleri arastirdilar, yani basi anlamaya calistilar ve bunu yaparken ilk etkileri baktilar, pek basarili olamadilar ama yinede bi adimdi, Kant'a göre doga hic bir zaman bir seyin hep böyle olucagini söylemez, yani a sonucu hep b olur demez, bu genellemeyi insan akli yapar, ve kullandigi kategori etki-tepki, ama bu kategori ayni zamanda akil icin kacinilmazdir ve yine aklin dogasi geregi vardir, yani uyduruk bisi digildir, ve bütün insandlarda vardir, o yüzden bu kategorininde gerekli oldugunu düsünür Kant, zaten burda yapilcak tek elestiri, her olguya etki-tepki kategorisiyle yaklasmamak, cünki o zaman doganin nasil calistigini biz aklimizla belirliyoruz, ve bu dogada gercekten böyle olmak zorunda digil, bu bi yanilgi olabilir yanlis kategorik yaklasim yüzünden.
    of yine daldim gidiyorum, kusura bakma, Kant'in bir cok yerde hata yaptigini düsünüyorum, ama bu phänomenleri en iyi anlayan ve aciklayabilende Kant, bu yüzden onun yanindan ne gecilebiliyor, nede üstünden atlanabiliyor, zaten eger bisiler anladiysam bu herif sayesinde anladim anladigimi düsündügüm seyleri. neyse. umarim kafani karistirmamisimdir, cünki bu kadar basit ve bu kadar kisa digil aslinda mesele, biraz daha systematik yazilmasi gerekiliyor, ama simdilik bu kadar.

    AntwortenLöschen
  7. anlattıklarını çok iyi anlıyorum çünkü sevdiğim, hakkında okuduğum konular ve zaten sen de gayet iyi anlatıyorsun. kafa şişirmek mi? tam aksine çok keyif alıyorum.

    insan aklının etki-tepki ya da başka bir ifadeyle deneme-yanılma yoluyla elde ettiği bilgi konusunda güzel yorum getirmişsin. einstein ın bilim dünyasına kattığı 'görelilik' kavramı bu konuda önemli bir kuram. yani fizik kuralları her yerde aynı şekilde geçerli olmuyor.

    (bu arada einstein hakkında yazarken o anı daha önce yaşamış gibi hissettim. başka bir yorumda einstein ı ele almışmıydık hatırlamıyorum ama tuhaf bir durum oldu.) :)

    AntwortenLöschen
  8. Selamlar,
    Güzel blogunuzu yeni keşfettim, ne kadar geç kalmışım.

    Bilincin kendine dönüşü onu ikiye bölüyor gibi geliyor bana: Kendine dönülen bilinç ve kendine dönen bilinç. Bu durumda, bilincin o ana kadarki hali değişime uğruyor çünkü uğramaması çelişki yaratacak. Schrödinger'in imkansız dediği yer burası mıdır acep?
    Açıkçası ben burda bir imkansızlık değil, dinamik bir yapı görüyorum. İnsanın çelişkisi de belki bu; asla duramayacak bir yapı, yol üstünde yorulması ve vardığını zannetmesi. Yorulması çünkü ömrünün, kapasitesinin sınırlı olması.

    AntwortenLöschen
  9. gec kalmadiniz gec kalan varsa benim. ayrica tesekkür ederim.
    bilinc kendi kendisini yansitmasi bilincin disina cikmasindan ziyade onu bir nokta (mesela) kadar ilerletmesi, ama bu sonsuzluga kadar gider ve bilinc hakkinda bisi kazanilmis olmaz, ele alabilecegi yani objelestirdigi hep bilincin bi ani olur cünki.
    sizin bahsettiginiz bölünmede bilinc kendisinin bir anini yansitmis oluyor, yanilmiyorsam dialektik bi strüktürden bahsediyorsunuz. ve evet yansittigi ani degismis ve yeni olucak onun icin. eger bu tür bi strüktürden bahsetmiyorsaniz, acikcasi bahsetsitiginiz yapiyi anlamiyorum, cünki bilinc
    -bölünmez, bir bütün oldugu icin, dolayisiyla kendisi ve kendisine dönen yine tek bir bilinc
    -ve her aninda kendini regenere eden bi bilinc

    mesele zaten schrödinger'da bilincin tümünü insan arayisinda kesfedememesi, yoksa anlarini (yanilmiyorsam) hegelde oldugu gibi tema edebilir.

    AntwortenLöschen
  10. güzel söylediniz, bilinç kendini değil de dokunduğu bir anı ya da dokunmuş olduğu anların bir toplamını yansıtıyor. sanıyorum çelişki dediğim de buydu, bilinç kendisine dönmek istediği halde, kendisine ulaşamıyor. Onun yerine nesneleşmiş bir geçmişe yöneliyor.

    Burdaki çelişki Russell paradoxuna benziyor sanki, ya da bu aralar her şeyi ona benzetiyorum :) "Kendi elemanı olmayan kümelerin kümesi" diye bir küme hem yok hem var. Var çünkü kendisinden bahsediyoruz, yok çünkü tutarlı bir sistem içinde bu kümeyi temsil edemiyoruz.

    Sanki bilinç de böyle bir şey, yoklukta, boşlukta salınan bir şey. Biliyoruz ki, bir şeylere dokunuyor, bir şeyler yaşıyor. Ama kendisi hep karanlıklarda, kendisinden bahsederken bile aslında kendisi olmayan başka şeylerden, ancak dokunmuş olduğu şeylerden bahsediyoruz.

    diyalektik, yokluklardakilerle uğraşmak için iyi bir yol gibi görünüyor bana. bir şekilde elimizi yokluğa sokuyoruz ve ordan bir şey çıkartıyoruz. ama çıkarttığımızdan daha fazlası hep orda kalıyor, olsun :)

    AntwortenLöschen
  11. dogru buldugum icin zamaninda bisi yazmadim hocam, bu iletisim seklininde garip hallerinden bir tanesi, dogru diye yazsam sanki ukalalik yapmis gibi gelicek.. neyse.

    AntwortenLöschen