bastirilan herseyin geri dönecegini bilmek icin peygamber olmaya gerek yok sanirim. heidegger, spengler, bäumler ve klages'in faşist yazilarinin fransiz felsefesi tarafindan benimsenmesi direk faşizm gelenegine bir bağ kurmasiyla olmadi. ilkin cekimser, sonra biraz tereddüt ve sonunda coşkulu bir sekilde bu metinler yapisalci ve postmodern düsünen Fransa tarafindan benimsendi. Sanki bu prä-faşist metinlerin fransizlarin ellerinden gecerek tekrar almanlara dönmesi politik-etik bir sansürden gecmesi gibi, sanki bu politik alanda asiri problemli bir durusu olan düsünürün metinlerinin tekrar kabul etmenin kriteri fransizlarin begenisi oldu.
Bu konuda Manfred Frank'in yaptigi teşhis o yüzden cok önemli: Yeni fransiz düsünce akimina -klasik yapisalcilik ve egzistansiyalizm sonrasi- biraz detayli baktigimizda, karisimiza cikan tabloda cok kez aktuellestirilmis ve ilerletilmeye calisilmis ama icinde hala belirgin olan iki dünya savasi arasindaki alman rasyonalizm elestirisini görürüz. Ayni zamanda nasyonal sosyalizmi isleme döneminde kritik teorinin ve dil analizinin tekrar güncellesmesininde bir tesadüf olmadigini söylüyor Frank.
Cünkü olani anlama dönemiydi, dolayisiyla dil felsefesinin kariyeri burda basliyor, ve felsefe cümlenin formal kosullarinin analizi haline geliyor. Artik evrensel teorilere karsi mütevazi, ve senelerce baglantisini kaybettigi seylere karsi büyük bir ögrenme hevesiyle alman felsefesi tekrar felsefe dünyasina baglantiyi kurmus oldu. Bu da zaten Hegel'in alman felsefesi üzerine kurdugu rüyalara sanirim en büyük darbe oldu.
Martin Heidegger
Ayrica rasyonalizme olan düsmanligiyla ve olaylara olan rölativizmiyle ne kadar faşist bir yapiya sahip olduklarinin farkinda digil postmodernciler. politik boyuttaki basirisizliklari felsefeye mal etmek cok populer bir davranistir, ama sürgüne vurmadan iyice incelenmesi gerekilen bir olay. tabi ki filozoflarin politik hayati etkilemedigide bir yanlis. ikinci dünya savasindan sonra idealizm, rasyonalizm, marxizm vbz. düsünceler diskalifiye edilmesi gercekten cok cahilce bir davranis. Evet Hitler Nietzsche okurdu, ve mussolini'de (istek üzerine hitler mussolini'ye Nietsche'nin kitaplarini göndermistir, ayni zamanda mussolini detayli bir sekilde Marx'ta okurdu). Ve evet Nietzsche hem alman irkini cok asagilar hemde cok yüceltirdi, ve ayni zamanda bir antidemokratti.
Eee hitler Nietzsche okudugu ve mussolini Marx okudugu icinmi idealist yada rasyonel felsefe diskalifiye oldu? olaya biraz mesafeli yani ilgi ve duygulardan uzak bakildigi zaman almanya'da hitler öncesi, hatta Nietzsche öncesi bir kimlik kompleksi yasandigi farkina varilir. 18. yüzyilda fransiz devriminden sonra almanya bir tür nasyonal komplex, milli kaygi icerisindeydi.
Schlegel, Tieck, Schiller gibi sair ve yazarlar yeni bir ulus bilincinden bahsediyorlardi, "bizim fransizlardan neyimiz eksik" gibi sloganlar atiliyordu her yerde. Artik derin bir komplex olusmustu, alman dili yeni yeni resmi dil haline gelmis, romantizm diye adlandirilan bu dönem ayni zamanda toplumun tamamen endüstrilestirillmesine tepki olarak dogmustu (kendilerinden sonra ne kadar degisti o toplum bir bilseler, bugünki adiyla neoliberalizm), alman irki ve özellikleri hakkinda arastirmalara baslanilmis ve övücü teoriler kurulmaya baslamisti, komsularinin 'üstünlügü' bir türlü sindiremiyorlardi. Asil alman komplexinin baslangici buradadir.
Nietzsche'ye ve heidegger'yada burdan bakilip bu unsurlarla degerlendirilmesi gerekir. Ikisinin arasindaki büyük fark: nietzsche hir bir zaman heidegger'in yaptigi gibi nasyonal sosyalist konusmalarda bulunmamistir. Bunun yanisira heidegger NSDAP'ye isteyerek -profesörlere zorunlu digildi- üye olmustur, ve yahudi meslektaşi Eduard Baumgarten'i ihbar edip onun kürsüsüne gecmistir. Isin en ilginc yani, bütün bunlari yaparken yahudi bir sevgilisinin (Hannah Arendt) olmasidir. heideggerin durusu gayet net, ama Nietzsche'nin bir nazi oldugunu kimse kolay kolay iddia edemez, yada iyice okuduktan sonra etmemeli diyelim. bununla beraber politik sahnede yer alan ruh hastalarinin yanlis hareketlerini bütün bir felsefe tarihine mal etmek elbette basit. ve bilindigi gibi basit olani secer insan.
elbette insanlar hatalar yapiyorlar, mesela Rousseau pedagoji hakkinda teoriler yazmis ama cocuklarini yetimhaneye birakmistir, yada aristoteles insanin müthis özelliklerinden bahseder ama kölelige karsi digildir, buna benzer bir sürü tutarsizliklar vardir, ama iclerinden en migde bulandiricisi irk düsmani olmak, ve bununla kalmayip bir düsünür oldugunu iddia etmek. Yinede heidegger'da bu tarih düzlemi icinde, yani almanlarin 18. yüzyildan beri süregelen gelenegi icinde degerlendirilmesi lazim. Her ne kadar heidegger'in sahsiyeti tutarsizda olsa felsefesine bir bakilmasi lazim. dogruya dogru demek aklin borcu, ister o dogruyu yazan faşist olsun ister nazi.