Mittwoch, 16. Februar 2011

siyah ve kadin

siyah bir renkle kapaniyor kadinlar özellikle arabistan'da.
oysa siyah bir renk olmadigi icin yoklugu, hicligi empoze eder.
onlara 'neden siyah' diye sordugumda 'böyle göze batmiyoruz' diyorlar.

Sonntag, 13. Februar 2011

psikoloji

ruhsal dengesizligin gelisme sebepleri anlasir olsada bu dengesizligin tedavi edilip düzelmesi bu sartlar altinda nerdeyse imkansiz. psikolojinin kara listesi bu yüzden cok uzun. psikoloji bilimi kendisini bilim olarak kabul ettirmenin tek yolunu maalesef matematiksellesmekte buldu. ama asil garip olan bu bilimin objesi nedir diye soruldugunda verilen cevabin özne yani insan, yani kaygan, hicte statik olmayan bir insan olmasi.

Fritz Kahn 'Die Betriebsräume des Kopfes', 1941 (Bild aus nzz folio)

Sonntag, 6. Februar 2011

olmazsa olmazlar

bu aralar anlamaya calistigim sey marksist olupta "bu kadin olmazsa olmaz" demenin arkasindaki mantik. ideolojisi geregi insanin telafi edilebilecegini düsünen bir marksist nasil oluyorda böyle düsünüyor. ilk etapta bir celiski, öte yandan bunun sebebini anlamaya calisiyorum cünkü belki gayet marksistce aciklanacabilcek bir durumdur. bu ömrümde marksistlere cok fazla yüklendim, baska bir hayatta - sayet varsa - ayni sekilde yapardim.

Mittwoch, 2. Februar 2011

totaliter

totaliter sistemlerin yanlisi olan insanlar, yada daha dogrusu totaliter felsefeler yazan düsünürler herseyin böyle daha kolay oldugunu düsündükleri icin yazmamislardir. mesela marksizm ve idealizm (hegel, schelling) totaliter felsefelerdir - bilindigi gibi. bu sistemlerin icinde prensipler rölatif degildir bütün sistemi son kertede bir prensibe oturtma gayreti vardir ve bastan sona kadar tutarli olma kosulu vardir. bir tür monizm (bircilik) denilebilir.
bu tür bir monizm ise keyfi bir talep degildir, yada böyle daha faydali olur motivasyonuyla yola cikilmaz. bu daha cok insan aklinin bir özelligidir. insan akli bütün olgularin zincirini tutarli düsünmek ister, yani celiskisiz düsünmek ister, olgularin zinciri ise dünyadaki karsimiza cikan fenomenlerdir - biz dahil.

bir bardagin hem dolu hemde bos oldugunu söyleyen birisi, ayni zamanda bir olgunun hem dogru hem yanlis olabileceginide iddia etmis olur. bu kisinin yaptigi ifadeyle kendi kendisini celiskiye sokmus olmasi zaten net. cünkü ciddiye alindigi zaman söylemis oldugu seyin ciddi alinmamasi gerektigi anlasilir. cünkü söyledigi seyin hem dogru hem yanlis olabildigini ifade etmis olur son kertede. bütün bu relativizm belasi basimiza Einstein sonrasi 'yeni' fizik anlayisindan gelmiyor, belirli bir etkisi kacinilmaz olsa da daha cok totalier sistemlere olan direnisten kaynaklaniyor.

totaliter sistemlerin yanlisi olmasamda kendi iclerinde mantikli olduklarini düsünüyorum. pratikte özgürlügü kisitlayan fasizan yapilar göstermeleri onlarin o baslarindaki gri gölgeden kurtulamayislarini acikliyor. teori ve pratigin paralelligi tartismasina girmeden, totaliter kavraminin bu gri gölgeden cikarilip ayrica degerlendirilmesi gerektigini düsünüyorum. yukarida bahsettigim gibi totaliter bir seyin totalini (mesela faturalarda görürüz, ya da bir karenin totali gibide kullaniriz) yani bir olgunun bütününü anlamaya calisma aslinda birazda aklin bir emridir. gündelik hayatta sürekli karisimiza cikan bir taleptir bu. bütün sebep-sonuc iliskilerini düsünürken sürekli totale varmaya calisiriz, bunu böyle altini cizerek yapmayiz bu daha cok aklin sessiz bir talebidir, beyin olayi bütününde degerlendirip o dosyayi dogru tanimlamak ister, dogru idrak etmek ister ve bunun icin zincirin diger parcalarini anlamaya gayret eder. Zinricin bütün incilerini kavrayamayiz, "bos alanlar" var diyen postmodernizm de aslinda zinciri tamamlama gayreti icinden cikamadigi icin adlandiramadigi seylere "bos alanlari" kabul edelim demistir. görüldügü gibi gayret olarak orda da vardir totale cikma istegi. ama bu istekten cok bir emirdir, mantigin bir talebidir. o yüzden idealizme mal edilmemesi gerekilir, edilse edilse insan aklina ve insani düsünce bicimine dava acilmasi gerekilir. eger postmodernizminde böyle bir sessiz talebi olmasaydi "bos alan" kavramini hic kullanma geregini duymazdi ki, yani bir problemi bu sekilde cözme cabasina hic girmezdi. bu da tabi kültürün 'gelismesiyle' insan aklinin bir kültürden(gelenekten; sanattan, soyut bilgilerden, vs.) gecmesi, insanin hayata karsi durusunu biraz daha yumsatmis olmasi sebebiyle aciklanamayan fenomenlere "bos alan" olarak bakmak aslinda gayet cagdas, gayet beklenesi bir durum. ve ideaist felsefeden hic birinin red edecegi bir kavram degildir. gelistikce ideolojiler bana sahip olmasin durusundan cok, bazi ideolojilerin söyledigi seylere sahip cikmak gerektigini hep daha cok düsünür oldum.

Dienstag, 1. Februar 2011

marksist yoldaslar

marksizmin en büyük hastaligi etik ögretisi olmayisi. son dönemlerde (son 50 yilda) marksizm geleneginde duran bir kac düsünür insani marksistce yorumlaya calisirken Kant'in insan taniminindan kopya cekiyor. almancadaki 'Würde' sifati türkcede en  iyi 'haysiyet' kelimesiyle aciklanabilir bence ("onur", "seref" gibi kavramlar biraz yanlis kaliyor). Kant'a göre insan haysiyeti olan bir varliktir. son dönemin cogu marksistine görede bu böyleymis. cünkü haysiyet kavrami metafizikten öte rasyonel bir kavrammis. ;)

zaten günümüzün etik ögretilerinin basarisizliga ugradigi noktada bu degilmi? metafizik kavramlar kullanmadan insani aciklamak, ve bir etik ögretisi, rasyonel bir etik ögretisi yazabilmek, o yüzden ne zamandir büyük bir etik ögretisi problemi yasiyoruz (postmodernizmin en büyük yarasi) ve bu isin icinden bir türlü cikamiyoruz, ama bu kosullar altinda zaten etik ögretisi gelistirmek pek olacak is degil.

avrupada bir sürü anayasadan insanin dünyaya olan etik iliskini yasalastirirken kullanilan bütün metafizik kavramlar cikarildi, insan hukukun objesi oldu (:person) -ama tabi sadece bu yüzden degil. insan devlet icin hakki ve görevleri olan bir obje, yani hukuki bir özne. bu aralar artik isletmelerde "hukuki özne" olma sansini/statüsünü yakaladi. bu tür bir özne olmak artik hicte zor bir ise benzemiyor..


marksistler kendi felsefelerinde etik ögretisinin eksik oldugunu kabulleniyorlar, zaten öyle olmasa etik ögretisinin eksikligini doldurmaya calismazlar, ama marksistler bununlada kalmiyor, Kant'in "kategorik imperativ'inide" etik ögretilerine aliyorlar, tabi kapsama alani biraz daha farkli, ama icerik ayni. oysa Kant'a göre felsefe yapmak "birinin inegi sagmasi digerininde süt kasesini altina uzatmasi" degil. ama hey! birilerinin bununla ugrasmasi ve bunun önemini görmesi neden yanlis olsun, tam tersi bu tür gelisimler dogmatizmi yikar.