Sonntag, 21. Februar 2010

kara liste

'her insan esittir' belirlemesiyle insan kavramini kazandigimiza inanmiyorum.
cünkü o zaman her insana esit derecede kötülük yapilmasina kimsenin itirazi olmamasi lazim. kimsenin bir itirazi olmasa bile insan kavrami varlik olarak, madde olarak bos kaliyor.
liberalizmin hic bir insan kavrami yok, orasi belli, olsa olsa 'insan sömürülmesi gereken bir hayvandir.'

asil problemin bu oldugunu düsünüyorum, elimizde insan kavrami yok, özellikle avrupada. antik dönemden beri belirlenen insan kavramlari belli: insan düsünebilen bir hayvandir, insan akil sahibi bir varliktir, insan davranislarini belirleyebilen bir varliktir, insan kararlarinda özgür bir varliktir, insan tanrinin yarattigi varliktir, insan iki eli olup ayaklari üzerinde dik yürüyen bir varliktir, insan haysiyeti olan bir varliktir, vs. vs.

tarih antik dönemle baslamiyor, ama dünyanin 'önemli' bir kismi icin antik dönemde basladigi icin antik dönemden beri belirlenmeye calisan tanimlari ele aldim. insan kavraminin problem olmadigi bir sürü cografya var tabi, ama bu liberalizmi pek ilgilendirmiyor, dolayisiyla bize dayatilan gündelik pratikleride pek etkilemiyor.

bunun yanisira liberalizm ciddi alinacak hic bir düsünür cikarmamistir, düsünür olarak ele aldiklarininda kabul edilebilcek bir insan kavrami yoktur, ne gecmisteki locke ve mill'de nede hayek'te. sonra sacma sapan argümanlarla baska ideolojileri kötülerler, oysa liberalizm yüzünden kac insan öldü ve ölüyor haddi hesabi yok. eger ideolojinin tutarliligi insan katlinde yatiyorsa liberalizm süphesiz en büyük katliami gerceklestirdi, cünkü insan kavramina sahip olan ideolojilerin kara listesi bunun yaninda bir hic kalir (komunizm mesela).

bununla beraber bu düsüncenin getirdigi olanaklar, kosullar yani bütün bu modernizm bütün pratiklerimize yansidigi icin sadece calisirken digil calisilmadigi zaman icerisindede yapilan kazalarda liberalizmin kara listesine gecmeli. sonra bu sinifsal nedenler yüzünden intihar edenler, saglikli bir ask iliskisi yasayamayanlar, 'hirsizlar', 'katiller', 'depresyonda olanlar', 'deliler', 'tecavüzcüler', 'uyusturucu bagimlilari', siddet kurbani olanlar, ideolojik tartisma sonrasi yaralananlar yada ölenler, yaralanmayip ölmeyipte paranoyaklasanlar yada davranis bozukluklari sergileyenler, ve bütün bu liberalist anlayisin yarattigi travmaya maruz kalanlar ister kabul edile ister edilmeye liberalizmin kara listesindedir.
(Prometheus insan yapiminda)

Montag, 8. Februar 2010

papa

Papa -sanirim 2 yada 3 sene önce ön cehennimi kaldirdi, yani hiristiyanliga aykiri teori kuran filozoflarin, vaftiz olmayanlarin atilacaklari yeri. latincede limbus adli yer cehennimin kenarinda ates olmayan bir mekan-di.
belki bir ögle yemeginden sonra 'hmm.. evet  bugün ön cehennimi kaldirayim' dedi ve kaldirdi, bu kadar basit, belki bir yandan bir sürü bürokrasi problemi yaratti.. ama hey papa tanrinin dünyadaki temsilci, point final.
hala korunma (suni koruma metodlari gibi) meselesinde inatci, ama belki bir gün bir kahvalti sonrasi onunda izni cikar ve yine bir gün camdan disari bakarken homesexuel evliligide onaylar.

Bu korunma meselesi biraz karmasik bir olay (her anlamda), ve bu tür konularda tarihi bilgisi gercekten saglam olan Foucault'un arastirmalari en zevklisi.

18. yüzyilda nüfus meselesi devlet icin önemli bir konu haline gelmeye baslarken, garip nerdeyse komik metodlar uygulanmis nüfus problemini cözmeye calisirken. Zamaninda hamile olupta cinsel iliskiye giren annelerin sütlerinin bozulcagi düsünüldügü icin halk ve hatta doktorlar, kadinin bu dönemde cinsel iliskiye girme hakkina karsi cikmislar.
Bu yüzden varlikli aileler cocuklarina paraya muhtac dadilar tutmuslardir, hem cinsel iliskide bulunabilmek hemde kocalarini tutmak icin, bu acidan yeni bir sektördende bahsedebiliriz, yeni bir süt sektörü, yada yeni gida endüstrisi (Foucault). Böylelikle cocuklar dadiya emanet ediliyor ve cocuklarin yasayip yasamadiklarini kimse kontrol edemiyor, dadilar parayi ceplerine indiriyor (buda garip bir iddia, muhtemelen hepsine bakamadilar) ve ölen cocuklarin haberini vermiyorlar, bu arada ölen cocuklarin sayisi bazen 20 cocuktan 19'u gibi dramatik bir rakam alabiliyor.
Bu tür bir israfi engellemek icin bu sefer annelerin cocuklarini kendi beslemeleri motive ediliyor. Ve birden cinsel iliski ve emzirme arasindaki uyumsuzluk problemi birakiliyor, o da annelerin hemen sonrasi tekrar hamile kalmamalari kosulu altinda.
görüldügü üzere 18. yüzyilin iktidarinin korunmayi yaymasinin sebebi cocuk sayisini azaltmaktan ziyade (bu yüzyili yorumlayan bir cok tarihci iktidarin o zamanalar devletin nüfusun cogaldigini düsündüklerini yazmislardir, simdiki tarihciler bunun tam tersini iddia ediyor, yani bir artis söz konusuymus), dogan cocuklari hayatta tutabilmek icin korunma politikasi yürütmesi (Bio-politik).

bu arada annelerin cocuklarini kendileri emzirmeleri icin bir sürü (bilindik) argüman üretilmistir: emzirildigi zaman hem cocuk hemde anne saglikli kalir, yada 'emzirin ve bundan ne kadar zevk alindigini görüceksiniz!' Yada cocugu memeden kesme problemindeki cözüm arayislarinda bir doktorun icat ettigi ve annelerin yada dadinin memesinin ucuna yerlestirmesi gereken, üzerinde igneler bulunan yuvarlak bir cam dilimi. akil almaz bir bulus, cocuk anne memesini emerken aciyla karisik bir zevk aliyor, ve ignelerin capi yükseltildiginde cocuga yetiyor ve cocuk kendiliginden anne memesinden uzaklasiyor. Hatta bazen annenin gögüslerine hardal sürüldügüngen bahseder bir kac generasyon öncesi, tam o zamanlarda (1786) modern emzik bulunmustur zaten. ;)

kusursuz iktidar olurmu, tabiki o da büyüycekti, o da ögrenecekti, bu sadece Vatikana has bir özellik olabilirmi, ama ikisinin arasindaki kücük fark kiliseden cikilabiliyor olmasi. gerci istifa formülerine 'ön cehennimi kaldirdiginiz icin cikiyorum' yazilmasini kabul etmiyor, sebep olarak kabul ettigi ama onaylamadan önce kontrol ettigi en saglam argüman: 'kilise vergisini ödeyemiyorum, fakirim.'

  „Jesus im Limbus Domenico Beccafumi

Sonntag, 7. Februar 2010

kavramlarin hayati

biraz önce arte'de enthoven'nin baska bir filozofla (Jean-Claude Ameisen) yaptigi reportaji izledim.
enthoven diger heriften yaklasik 30 yas daha genc birisi olarak  ameisen'la hayat hakkinda felsefe yaptilar.
ilgimi ceken hayat hakkinda söylediklerinden cok, enthoven'nin cümleleri etrafa firlatmasi
ve ameisen'nin söyledigi cümleleri sanki yasiyor olmasi. enthoven genc yasta fransa'da kariyer yapmis
bir filozof (ayni zamanda sarkozy'nin suanki esiyle eskiden berabermis).
Ameisen emekliligine bir kac senesi kalmis hem taninmis bir bilim adami hemde filozof. enthoven ameisen'in cümlelerinden sıkılmaya baslayinca bir cok insanin yaslilara gösterdigi sahte sabir ve anlayisla cümlelerini bitirmesini bekledi.

ikisinin arasindaki en belirgin fark,  ameisen'in söyledigi cümlelerin anlamini vurgulayarak, duraksayarak söylemesi, digerininde bir an önce bilgisini yansitmaya calismasi. bu fenomen daha cok yasayan insanlarda cokca rastlanan bir durum. sanki tekrar basa almis, kücük bir cocuk gibi kelimelerin, cümlelerin icindeki anlamda, arasindaki iliskide yasiyorlar, belki böyledir, bir gelecegimiz varsa bizde görücez.

yasli olan kisi söyledigi seyin gayet iyi farkinda, icinde yasanilmislik, farkindalik evet hayat var, digeri söyleneni anliyor, mantik yürütüyor, bunuda gayet iyi yapiyor, ama cok soyut, cok matematiksel bir sekilde, hatta belki ona benzer seyler yasamistir, ama meselesi farkli. sanki biri (ameisen)  anlattigi kavramlarin, hikayenin icindeyken digeri hikayeleri ada olarak kullanip üstünden atliyor.

bu benim bu aralar daha sık rastladigim yeni nesilde gördügüm bir fenomen ayni zamanda, ki muhtemelen bende benden öncekiler icin böyle bir pozisyondaydim, muhtemelen. sanki yasamak kafadaki bos kavramlari doldurmaya calismak, evet zeka yas tanimiyor ama kavramlari dolduran tecrübede bir fark atiyor.
peki ya yasitlarimizla olan konusmalar, sanki onlar dahami basit, dahami iyi anlasiliyoruz, sanirim öyle, tüketmis oldugu zaman icerisinde ayni kavramlari -hatta asagi yukari ayni tecrübeyle- doldurmus olabilme ihtimali yüksek.
türkcedeki kavram kelimesi gercekten cok hosuma gidiyor, bu anlamda mesela gercegi kavramak gibi.

böyle gecen bir hayat, kavramakla, kavranilani bosaltip yeniden doldurmakla, bazen tamamen yoketmekle, hayati mi kavrama, kavrami mi hayata uydurmaya calismakla, ayni zamanda yazmaninda ilk kosulu olan kavramlarla ugrasmakla gecen bir zaman iste.
izlemek isteyenler icin: arte, philosophie, enthoven - ameisen

Samstag, 6. Februar 2010

Donnerstag, 4. Februar 2010

ekonomi ve dengesizlik problemi

gecenler ögretmen olan bir arkadasim almanca ögrenmek isteyen göcmen ögrencilerine, viyana'nin cografik anlamda bir cukura denk geldigi icin sehir olarak sansiz bir durumda oldugunu anlatmis, cünki üstü sürekli sis oldugu icin günes bir türlü gözükmüyormus - buraya kadar gercekten dogru - dolayisiyla avusturya'lilar bu yüzden mutsuzlarmis, onlara kizmamak lazimmis, yoksa onlar kötü insanlar digilmis. iste burasindan biraz süpheliyim. tabi ki kötü insan degiller orasi belli, yani hangi irk
kötüdür,böyle bisi yok, ama mutsuzluklarinin sebebi gercekten sadece günessizlikmi orasi tartisilir.
Sonucta viyana hayat kalitesi bakimindan avrupanin en iyi sehri secildi, dünya capinda ücüncü sirada, yani kapitalizmin en ilerlemis halini yasayan bi sehir, yani kontol toplumu olarak ilk sirada demektir bu, görüldügü gibi gurur duycak bir yeri yok, cünki bu cok net bi durum, kendisine bu kadar yabancilastirilmis bir sehir nasil mutlu olabilir, iktidarin bu kadar iyi oturtuldugu bir yer nasil mutluluktan bahsedebilir daha, intihar orani yüksek olan bir sehir hangi hayat kalitesinden bahsediyor daha, iyice paranoyaklasmis bir toplum en uslu tüketici mantigi galiba.

Günahsiz olan ilk tasi atsin

türkiye'de Ali Agca'ya bütük bi kitlenin yaklasim sekli sasirtiyor beni, ve kesin bir cok kisiyi.
Sanki katil kategorisi diye bir sey varmis gibi cogunluk tarafindan - ki bunlarin arasinda entellektuelerde var - asla affedilmemesi gereken bi insan olarak yaklasilmasi. insan hep insandir, cicek hep cicektir, ikisinin potansiyel olarak baska bi sey olma sanslari yok, ama katil diye bi kategori yok, cünki katillik bir özellik degil, istisnai bi durum, kötü bi tecrübe. insan neden katil olur dersek, muhtemelen cok ani bi sebep yüzünden, mesela kendini o an kaybetmek, gözünün dönmesi, yada cok önceden varolan psikolojik bozukluk denilebilir. (gerci belki benim bilmedigim bir kac baska sebebide vardir).
21. yüzyilda insan öldürmenin bir insan hali oldugunu yazmakta bir garip gercekten.