Sonntag, 7. Februar 2010

kavramlarin hayati

biraz önce arte'de enthoven'nin baska bir filozofla (Jean-Claude Ameisen) yaptigi reportaji izledim.
enthoven diger heriften yaklasik 30 yas daha genc birisi olarak  ameisen'la hayat hakkinda felsefe yaptilar.
ilgimi ceken hayat hakkinda söylediklerinden cok, enthoven'nin cümleleri etrafa firlatmasi
ve ameisen'nin söyledigi cümleleri sanki yasiyor olmasi. enthoven genc yasta fransa'da kariyer yapmis
bir filozof (ayni zamanda sarkozy'nin suanki esiyle eskiden berabermis).
Ameisen emekliligine bir kac senesi kalmis hem taninmis bir bilim adami hemde filozof. enthoven ameisen'in cümlelerinden sıkılmaya baslayinca bir cok insanin yaslilara gösterdigi sahte sabir ve anlayisla cümlelerini bitirmesini bekledi.

ikisinin arasindaki en belirgin fark,  ameisen'in söyledigi cümlelerin anlamini vurgulayarak, duraksayarak söylemesi, digerininde bir an önce bilgisini yansitmaya calismasi. bu fenomen daha cok yasayan insanlarda cokca rastlanan bir durum. sanki tekrar basa almis, kücük bir cocuk gibi kelimelerin, cümlelerin icindeki anlamda, arasindaki iliskide yasiyorlar, belki böyledir, bir gelecegimiz varsa bizde görücez.

yasli olan kisi söyledigi seyin gayet iyi farkinda, icinde yasanilmislik, farkindalik evet hayat var, digeri söyleneni anliyor, mantik yürütüyor, bunuda gayet iyi yapiyor, ama cok soyut, cok matematiksel bir sekilde, hatta belki ona benzer seyler yasamistir, ama meselesi farkli. sanki biri (ameisen)  anlattigi kavramlarin, hikayenin icindeyken digeri hikayeleri ada olarak kullanip üstünden atliyor.

bu benim bu aralar daha sık rastladigim yeni nesilde gördügüm bir fenomen ayni zamanda, ki muhtemelen bende benden öncekiler icin böyle bir pozisyondaydim, muhtemelen. sanki yasamak kafadaki bos kavramlari doldurmaya calismak, evet zeka yas tanimiyor ama kavramlari dolduran tecrübede bir fark atiyor.
peki ya yasitlarimizla olan konusmalar, sanki onlar dahami basit, dahami iyi anlasiliyoruz, sanirim öyle, tüketmis oldugu zaman icerisinde ayni kavramlari -hatta asagi yukari ayni tecrübeyle- doldurmus olabilme ihtimali yüksek.
türkcedeki kavram kelimesi gercekten cok hosuma gidiyor, bu anlamda mesela gercegi kavramak gibi.

böyle gecen bir hayat, kavramakla, kavranilani bosaltip yeniden doldurmakla, bazen tamamen yoketmekle, hayati mi kavrama, kavrami mi hayata uydurmaya calismakla, ayni zamanda yazmaninda ilk kosulu olan kavramlarla ugrasmakla gecen bir zaman iste.
izlemek isteyenler icin: arte, philosophie, enthoven - ameisen

7 Kommentare:

  1. Ben alakasız bir soru sormak istiyorum ama buna cevap vermek zorunda değilsin, Carla nasıl bir kadındır ki Raphaël gibi müstesna şahsiyetten sonra Sarkozy gibi bir adamla olmuştur?

    Bu felsefeyle ilgilenenlerin genel durumu sanırım, iredeleme noktasında fazlaca ileri gidiyorlar zira 'ilişki' dediğimiz mefhum böyle böyle yıpranıyor...

    AntwortenLöschen
  2. Her felsefe ile ilgilenenin doğruyu söylediğini düşünmediğimi belirtmek isterim doğrusu...

    AntwortenLöschen
  3. sokakta yürüyorsun...

    biri kafasını mora boyamış bakıyorsun...

    öbürünün çizmesi bi acayip bakıyosun...

    bir pastaneden bir koku geliyor dönüyorsun vitrinde kırmızı bir pasta bakıyosun...

    bir müzik ilgini çekiyor, dönüp bakıyosun koccaman bir afiş ilginç bi grafik...

    televizyon hakeza öyle...

    bir ona, bir buna, bir şuna bakıyosun...

    gaste öyle, dergi öyle, şehir yaşantısı böyle...

    bakıyosun, bakıyosun, bakıyosun...

    hiçbir şeye uzun uzun bakasın yok...

    zihnin programlanıyor...

    bir konu, bir 'kavram' üzerine uzun usul düşünmenin potansiyel araçaları daha doğmadan gideriliyor...

    bu yönde terbiye ediliyorsun...

    bakmak, bakmak, bakmak...

    hele de gençsen zaten odaklanmak bir sorun...

    bu durum, toplumu, toplulukları, ücretlileri idare edenlerin işine geliyor...

    neyse...

    kabaca manzara bu...

    bir dönüp tartmalı kişi, ne kadar sürdürüyorum bir konu üzerinde uzun usul düşünmeyi...

    eğer yapılabiliyorsa bu yoktur kısır tartışmalara yer...

    verimlidir her tartışma...

    sevgiler hürmetler...

    AntwortenLöschen
  4. yaşanmışlık ve deneyim arttıkça, söylenen ya da yazılanların taşları yerine iyice oturuyor, etkileyici bir bilgelik ortaya çıkıyor. ancak onunla ters orantılı olarak yeni fikirler üretme potansiyeli de azalıyor ne yazık ki. bu yüzdendir ki, ameisen'i saygı duyarak dinlemeye devam edecek ama yeniliklerin enthoven gibilerden geleceğini bileceğiz. tuhaf bir tezat..

    AntwortenLöschen
  5. İlişkiler de bile ezber bozmak önemli dediğin gibi, sinir bozucu olsa da, arka bahçelere girmek, oralarda oynamak; 'kodlamaların dışında düşünebilenler'(!) için sağlıklı bir durum gibi gelmiştir bana hep. Bu bağlamda yıpranma hususunda genellemelere girmek istemiyorum, her ne kadar başta altını çizmiş olsam da. Öte yandandan, günlük hayatı içerisinde (kaçınılmaz olarak 'distracted' bir haldeyken) kişi, tecrübeleri doğrultusunda, teoride düşündüklerini uygulamaya koyamayabiliyor: Buradan konuşmanın ana temasına dönersek, demem odur ki; insan, varlığını tanıtlayabildiği ölçüde kavramların farkında oluyor ise, bu farkına vardığı kavramlar doğrultusunda varlığını tanıtlamaya devam edebiliyordur diye haklı (kalkan kaşları görüyorum zira Spinoza'yı unutmuş değilim) bir çelişki yaratmak isterim, sonra da her zaman olduğu gibi eklerim: sorarım size, günlük hayatta, bu yaşanmışlık, içi doluluk mu daha fazla etkiliyor (değişim, değişmek, değişmenin verdiği duygu durumları silsilesi) bizleri, yoksa aksi mi? Sizi bilemiyorum ama, ben hayatın içinden her olasılıkta, "Her ikisi de!" derim. Çünkü bazen hayata karşı heyecanlı olmak gerekir...

    AntwortenLöschen
  6. Hum, hayata karsi heyecanli olmak gerekir cümlesini gayet iyi anlayabiliyorum :)
    akilla tecrübeyi biraz ikiye ayirdin, ama zaten kim ayirmadiki, gerci belki bizim düsünürlerimiz ayirmamistir, ama suan aklima gelmiyor, neyse,
    birisi digerinin kosulu diyorsun, dogru anladiysam, yani ampirik boyut aklin, akilda ampirik hayatin, bu konseptin sonuna birde ampirik dünyamizin heyecaninida sıkıştırmışsın araya, bence o ancak gayet iyi terbiylenmis bir akilla olabilcek bir sey, cünki gayet iyi antreman edilmis akil artik spontan gelisimlerde, yani ani gelisen anlarda yine cok yanlis bir harekette bulunmuyor.
    tabiki heyecan, tabiki ihtiras, tabiki merhamet, tabiki insan olmanin verdigi bütün özgürlükler ve sınırları.

    AntwortenLöschen
  7. Anlaşılmak güzel bir şey biliyor musun...

    AntwortenLöschen