Sonntag, 24. April 2011

konusanin yalnizligi

dili kullanarak genel gecerliligi olan seyleri karsi tarafa aktarmak bir cok arastirmacinin da söyledigi gibi (mesela Vilém Flusser) insani yalnizligindan kurtaran, bir paylasim araci. oysa sanki dili kullanarak hissedilenin, düsünülenin icini bosaltiyoruz. sanki dil tamda söylemek istedigimiz seyin yanindan siyrilarak geciyor. hatta söyle söylenenebilir dildeki kullandigimiz genel isaretler özelimizde hissetigimiz olgular ile tam olarak örtüsmüyor. genel kavramini burda herkesin anladigi ya da anlayabilecegi mantik, görü olarak kullaniyorum. ama her dilin kendine özel mutfaklari, ocaklari, kendine has kuytu yerleri oldugunu düsünüyorum. dil herseyden bagimsiz bir olgu olarak gelismedigi icin o dili kullanan insanlarin kültüriyle sentezlesiyor - dogal olarak. bu tür bi dinamizimde dil belirli konulara hassaslik kazaniyor, mesela belirli bir alan icin daha cok kavram kullaniliyor, belirli alanlari anlatmasi daha güc, cünkü o dili kullanan insanlar bir alanda daha cok pratik yapmis oluyor. dili kullanirken iki türlü bir gayrete giriyoruz, ilkin kendimizi anlatabilmek, ikincisi karsi tarafin bizi anlamasi, bu iki gayret birbiriyle örtüsmüyor, ama basarili bir konusmanin tamda bu oldugunu düsünüyoruz genelde. 
benim burda kafami kurcalayan olay eger böyle bir kültürümüz (neoliberal) olmasaydi o zaman da dilin genel mantigi böyle olurmuydu, yani eger daha farkli gelismik olsaydik, mantigimiz farkli bir kültürden gecmis olsaydi nasil olurdu. icimden bir ses bunun böyle olcagini söylüyor, ama kestiremedigim sey bu dil acaba nasil olurdu, yine özne ve sifat ayri düsermiydi, yani descartes'in mantigiyla sekil almayan bir dil hangi özne-sifat mantigi ile kavrulurdu. sanirim sifat özneden bu kadar uzak olmaz, dünya özneden bu kadar gayri olmaz, birbirleri bu denli bir yabancilasma cekmezlerdi. kendimizi anlatmanin sorunu bu olabilir mi acaba, bizde bu mantikta yogrulduk ve düsünüyoruz ve tabi ki bunun descartes önceside var, yani bir düsünüre ya düsünürlere yüklenmeden uzun bir tarihide sorumlu kirabiliriz.
peki pek konusmayan insanlar dilde ki bu mantigin ayrimina, bölücülügüne girmeyerek daha rahat olan insanlar mi acaba.ya da cok konusmayan insanlari biz bu yüzden mi semptatik buluyoruz, bizide böyle bir ayrimciliga sürüklemedikleri icin mi. cünkü konusuldugu zaman o dalinda oturtugumuz koca agacin sallanmaya basladigini, dallarinin cok fazla ayrima ugradigini, yer degistirmemiz gerektigini farkediyoruz. özelligimiz ve onunla el ele giden yalnizligimizla hesaplasiyoruz, öyle ya da böyle oturdugumuz yerin rahatligini kaybediyoruz, ya daha asagi ya da daha yukari tirmanmamiz gerekiyor, cok ender ayni dala oturabiliyoruz konustugumuz kisiyle. bu da iste diliin özneyi süblimlestirici özelligi denilebilir. belkide daha iyi konusabilmek icin, yani daha iyi yasayabilmek icin kendimizi - bu da neoliberalizmin en büyük söylemi - degilde dili degistirmemiz lazim. bundan kastim dilin kendisini yani isaret ettigi kavramlari degil, onu kullanis bicimimizi. bu belki insanoglunun en büyük ütopyasi ama ütopyalar bilindigi gibi gercekligi tehdit eden subversiv düsünce mimarileridir, ve gercekliklerimiz onlarin varliklariyla gelisir.

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen